fbpx

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davası

şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası, türk medeni kanunu madde 166, 166-1, 166-2, 2024, 2025, 2026

 

İçindekiler

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davası

 

Şiddetli Geçimsizlik Nedir?

Şiddetli geçimsizlik, eşler arasında derin ve çözülemeyen anlaşmazlıkların varlığı anlamına gelir. Bu durum, evlilik ilişkisinin temelini sarsacak derecede ciddi ve sürekli çatışmalara yol açar. Eşlerin birbirleriyle uyum içinde yaşamaları, evlilik görevlerini yerine getirmeleri ve evlilikten beklenen ortak hedeflere ulaşmaları mümkün olmadığında şiddetli geçimsizlik söz konusudur. Bu, evliliğin devamını mantıklı ve sağlıklı kılmayan bir durumdur ve genellikle boşanma davalarının temel nedenlerinden biri olarak kabul edilir.

Şiddetli Geçimsizlik ve Evlilik Birliğinin Sarsılması

Evlilik birliği, eşler arasındaki şiddetli geçimsizlik sonucu, bir arada yaşamanın mümkün olmadığı derecede temelinden sarsıldığında, her iki taraf da boşanma davası açma hakkına sahiptir. Bu durum, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin 1. fıkrasında açıkça belirtilmiştir. Ancak, davacının kusuru daha ağır ise, davalının itiraz hakkı bulunmaktadır. Yine de, bu itiraz evlilik birliğinin devamında ne davalı ne de çocuklar için korunmaya değer bir yarar bırakmıyorsa, mahkeme boşanma kararı verebilir.

 

şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası, türk medeni kanunu, TMK, 166; 2024; 2025; 2026
şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası, türk medeni kanunu, TMK, 166; 2024;

 

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, eşler arasında ciddi ve şiddetli bir uyumsuzluk ve anlaşmazlık bulunması anlamına gelir. Bu durumda, eşler arasındaki bu anlaşmazlıklar, evliliği sürdürme arzusunu yok eder.

Kanunda, eşler arasındaki uyumsuzluk ve anlaşmazlığın evlilik birliğini temelinden sarsacak derecede olmasını aramış ve bu durumun takdirini hakime bırakmıştır. Hakim, doktrin ve içtihatlardan yararlanarak, hangi olay ve olguların evlilik birliğini temelinden sarsabileceğini belirleyecek ve bu değerlendirmede, evlilik birliğinin devamında ahlaki ve toplumsal fayda olup olmadığını da göz önünde bulunduracaktır.

Eşlerin karakterleri, mizaçları, öğrenim ve kültür durumları, sosyal konumları ve yetişme şartları ayrı ayrı değerlendirilecek; davacı için ortak hayatın katlanılamaz hale gelmesi yeterli sayılacaktır. Ancak hakim, davacının bu yöndeki beyanıyla bağlı olmayacaktır. Oluşan sarsılmanın, evlilik birliğinin devamını, eşlerden beklenemeyecek derecede etkileyip etkilemediğinin belirlenmesinde, eşlerin evliliğin devamı halinde ve sona ermesi halinde karşılaşacakları menfaatler karşılaştırılacaktır.

Hakim, evlilik birliğinin ne ölçüde sarsıldığını anlamak için, bu evlilikte ortak hayatı sürdürmenin davacıdan beklenip beklenemeyeceğine bakarken; davacıdan ortak hayatı sürdürmesinin beklenebilip beklenemeyeceğini anlamak için de evlilik birliğinin ne ölçüde sarsılmış olduğuna bakacaktır.

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasının Unsurları

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, özel boşanma sebeplerinin aksine belirli bir olaya dayanmadan Md. 166/1 hükmünün uygulanabilmesi için iki koşulun gerçekleşmesini aramaktadır: evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve ortak hayatın katlanılamaz hale gelmesi. Bu iki kavram, birbirlerine çok yakın anlamlar taşımaktadır.

Katlanılmazlık şartı; hakim tarafından değerlendirileceğinden, bu genel boşanma sebebi nispi niteliktedir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle dava açan eşin kusursuz olması gerekmemekle birlikte; davacının ağır kusuru, davalı tarafından ileri sürüldüğünde, davacının talebinin reddine neden olabilmektedir. Ayrıca, tarafların kusuru, boşanma sonrasında talep edilebilecek tazminatlar açısından da önemlidir. Bu noktada, kanunda “kusur” prensibinden tamamen ayrılmasa da, “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” prensibine yer vermiştir.

Ortak Hayatın Çekilmez Hale Gelmesi

Ortak hayatın çekilmez hale gelmesi, boşanma davalarında sıkça karşılaşılan bir durumdur. Ancak bu durumun tespiti, kişiden kişiye değişkenlik gösterebileceği için oldukça subjektif bir nitelik taşır. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması kavramı ile ortak hayatın çekilmez hale gelmesi arasındaki ayrım zordur ve hakime geniş bir takdir yetkisi verilmiştir.

Çekilmezlik unsuru, eşler arasındaki anlaşmazlıkların boyutuna bakılmaksızın, evliliğin sürdürülebilir olduğunu gösteren olaylarla dengelenir. Bu olaylar “çekilebilirlik karinesi” olarak adlandırılır ve evliliğin boşanmayla sona ermeyeceği kabul edilir. Ancak bu karine, diğer eşin aksini kanıtlayabilme olanağına sahiptir.

Evlilik birliğini çekilmez hale getirdiği iddia edilen olayların uzun yıllar öncesine dayanması, davacı eşin davadan feragat etmesi, davacı eşin diğer eşi eve davet etmesi gibi durumlar, önceki olayların affedildiğini veya hoş görü ile karşılandığını gösterir. Bu durumlar, evlilik birliğinin devamına olanak bulunduğunu gösterir.

Feragat, kesin hüküm doğurur ve davacı, feragat tarihinden önceki olayları affetmiş sayılır. Bu sebeple, bu olaylara dayanarak boşanma davası açamaz. Eşlerin birlikte yaşamaya devam etmesi, evlilik birliğinin sarsılmadığını ve ortak yaşamın devam edebileceğini gösterir. Ancak, zorunluluk sebebiyle birlikte yaşamanın, af niteliğinde olmadığı durumlar da vardır.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olayların, eşlerin barışma girişimlerine rağmen düzelme yolunda herhangi bir aşama kat edilememesi durumunda, evlilik birliğinin şiddetli olarak sarsıldığının kabulü gerekir. Ancak, boşanma davasının açılmasından sonra ortaya çıkan olaylar, hükme esas alınamaz. Her dava, açıldığı zamandaki koşullara göre değerlendirilir.

Sonuç olarak, ortak hayatın çekilmez hale gelmesi durumunun tespiti, evlilik birliğinin devamı veya sona ermesi konusunda önemli bir rol oynar. Ancak bu durumun belirlenmesi, çeşitli faktörlere bağlı olarak oldukça karmaşık ve subjektif bir süreçtir. Hakimin takdir yetkisi ve mevcut kanıtlar, bu süreçte kritik öneme sahiptir.

Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılmasında Kusurun Önemi

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle açılan boşanma davalarında kusurun rolü ve önemi, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166. maddesi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu maddede, evlilik birliğinin temelinden sarsılması halinde, boşanma davası açılabileceği belirtilmiştir. Ancak, bu durumda kusurun dava şartı olup olmadığı konusu tartışmalıdır.

  1. Kusurun Dava Şartı Olup Olmadığı Sorunu: TMK’nın 166. maddesine göre, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle açılan boşanma davalarında, kusur aranmamaktadır. Yani, evlilik birliğinin sarsılmasının mutlaka eşlerden birinin kusurundan kaynaklanmış olması gerekmez. Bu durumda, her iki eş de kusursuz olabileceği gibi, davacı eş de kusursuz olabilir.
  2. Kusurun Rolü: Boşanma davasında kusurun belirlenmesi, boşanmanın fer’i hükümlerinin (nafaka, velayet, mal paylaşımı vb.) uygulanması açısından önem taşır. Ancak, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasının kusura dayanmayan bir boşanma sebebi olduğu kabul edildiğinden, hakim boşanma kararı verirken bir kusur araştırmasına girmeyecektir. Kusurun belirlenmesi, hakimin takdir yetkisine bırakılmıştır ve kişisel, sosyal ve kültürel faktörlere göre değişkenlik gösterebilir.
  3. Yargıtay Kararları ve Eleştiriler: Yargıtay, bazı kararlarında, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurlu olmasının gerektiğini belirtmiştir. Bu yaklaşım, TMK’nın kusur prensibinden uzaklaşma amacıyla çelişir görünmektedir. Bazı hukukçular, bu tavrın, kanunun özüne ve amacına uygun olmadığını eleştirmektedirler. Onlara göre, evlilik birliğinin sarsılması durumunda, davalının kusurunun aranması, eski Medeni Kanun anlayışına dönüş anlamına gelebilir ve çağdaş ve adil bir boşanma düzenlemesiyle bağdaşmaz.

Kusur Dereceleri

Kusur dereceleri, eşlerin evlilik birliğine verdikleri zararın ağırlığına göre sınıflandırılır. Genellikle şu şekilde derecelendirilir:

  1. Ağır Kusur: Eşlerden birinin, evlilik birliğine ciddi zarar veren davranışları, ağır kusur olarak değerlendirilir. Örneğin, şiddet uygulama, aldatma, aile içi huzuru sürekli bozma gibi davranışlar ağır kusur sayılır.
  2. Orta Derecede Kusur: Eşlerden birinin, evlilik birliğini önemli ölçüde zedeleyen ancak ağır kusur kapsamına girmeyen davranışları, orta derecede kusur olarak kabul edilir. Örneğin, sürekli saygısızlık, ilgisizlik, aşırı kıskançlık gibi davranışlar bu kategoriye girer.
  3. Hafif Kusur: Eşlerden birinin, evlilik birliğine küçük zararlar veren davranışları, hafif kusur olarak değerlendirilir. Örneğin, ufak tefek anlaşmazlıklar, ara sıra yaşanan tartışmalar gibi durumlar hafif kusur sayılabilir.
  4. Kusursuzluk: Eğer boşanma sebebi, eşlerden hiçbirinin kusurundan kaynaklanmıyorsa, bu durumda her iki eş de kusursuz kabul edilir. Örneğin, kişilik uyuşmazlıkları gibi çözülemeyen anlaşmazlıklar sonucu evlilik birliğinin sarsılması bu kategoriye girer.

Davalı Tarafın Hakkını Kötüye Kullanması

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumunda, davacının kusurunun daha ağır olması, davalının hakkını kötüye kullanmadığı sürece boşanma davasının reddine neden olur. Ancak, davalının bu hakkı kötüye kullanması ve evlilik birliğinin devamında korunmaya değer bir yararın kalmaması halinde, hakim boşanmaya karar verebilir. Bu durum, evlilik birliğinin sağlıklı bir şekilde devam etmesinin mümkün olmadığını gösterir.

Evlilik Birliğinin Sarsılmasında Davacının Kusuru

Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında, davacının davalıdan daha fazla kusurlu olduğunun itiraz yoluyla ispat edilmesi halinde, davanın reddedilmesi gerekmektedir. Bu durum, bir kişinin kendi kusuruna dayanarak hak kazanamaması ilkesinden kaynaklanan bir sonuçtur. Ancak, davalıya tanınan bu hak, Türk Medeni Kanunu (TMK) Madde 166’nın ikinci fıkrasının son cümlesinde düzenlenen bir yaptırımla sınırlandırılmıştır.

Hakkın Kötüye Kullanılması ve Boşanma Kararı

TMK Madde 166/2’nin son cümlesi şu şekildedir: “Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” Bu hükme göre, hakim, davacı daha kusurlu olsa bile, davalının def’i hakkını kötüye kullandığını görürse, boşanmaya karar verebilir. Kötüye kullanım, davayı uzatma amacı veya karşı taraftan çıkar sağlama arzusu gibi durumlarla belirlenebilir.

Davalının, eşinin sadakatsizliğini bildiği halde evlilik birliğinin devamını istemesi, davacı eşin cezalandırılmasını isterken boşanmaya karşı çıkması, uzun süreli iletişimsizlik sonrası davaya itiraz etmesi gibi durumlar, Yargıtay tarafından hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmiştir.

Korunmaya Değer Yararın Kalmaması

Hakkın kötüye kullanılmasının tespiti halinde, evlilik birliğinin devamında davalı veya çocuklar bakımından korunmaya değer bir yararın kalmadığının kabulü gerekmektedir. Bu durum, hakkın kötüye kullanılmasının doğal bir sonucu olarak görülmektedir. Dolayısıyla, TMK m. 166/2’de yer alan “ve” bağlacı, hükmün anlamına sınırlayıcı bir durum katmamakta, geniş bir anlatımı ifade etmektedir.

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasına Sebep Olan Olaylar

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, eşler arasındaki şiddetli geçimsizlik sonucu oluşur. Bu durum, evlilik birliğinin devamını eşlerden beklenemeyecek derecede zorlaştırır. Ancak, her türlü anlaşmazlık bu sonucu doğuracak nitelikte değildir. Yasa, sarsıntının şiddetli olması gerektiğini belirtir. Bu kapsamda, evlilik birliğini temelinden sarsan davranışlar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin içtihatları ile belirlenmiştir.

Şiddet İçeren Davranışların Sınıflandırılması

Boşanma sebebi olarak değerlendirilen davranışlar, şiddeti de içerebilir. Bu davranışlar; duygusal, ekonomik, cinsel, fiziksel, görsel ve sosyal açıdan değerlendirilir. Şiddet kavramı, sadece fiziksel cebirle sınırlı değildir. Bireylerin yaralanmasına, sindirilmesine, öfkelenmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan her türlü hareket, davranış veya muamele şiddet olarak tanımlanabilir.

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasına Neden Olan Olayların Sınıflandırılması

Evlilik birliği, maddi (bedensel), manevi (ruhsal) ve ekonomik unsurlardan oluşur. Bu nedenle, aile içindeki şiddet, uygulanan kişinin yaşamını, fiziksel veya psikolojik bütünlüğünü veya bağımsızlığını tehlikeye sokabilir. Bu kısımda, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabilecek olayları, Yargıtay içtihatlarına göre maddi, manevi ve ekonomik olaylar olarak üçe ayıracağız.

Ekonomik Olarak Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Eşlerin Yükümlülükleri ve Ekonomik Birlik

Türk Medeni Kanunu (TMK) Madde 185 ve 186’ya göre, evlenmeyle eşler arasında kurulan evlilik birliği, eşlerin birbirlerine karşı çeşitli yükümlülükleri içerir. Bu yükümlülükler arasında evlilik birliğinin mutluluğunu sağlama, çocukların bakımı ve eğitimi, birlikte yaşama, sadakat ve yardımlaşma bulunmaktadır. Eşlerin bu yükümlülükleri yerine getirememesi, ekonomik birliği sarsabilir ve ortak hayatı çekilmez hale getirebilir.

Ekonomik Şiddet ve Etkileri

Ekonomik şiddet, eşlerden birinin diğerine karşı ekonomik kaynakları veya parayı tehdit veya yaptırım aracı olarak kullanması şeklinde ortaya çıkar. Bu durum, para vermemek, ailenin mali durumu hakkında bilgi vermeyerek, eşin çalışmasına izin vermemek veya zorla çalıştırmak gibi davranışlarla kendini gösterebilir. Eşlerin birlik görevlerini yerine getirmekten kaçınmaları, özellikle evin geçimi için gerekli olan giderleri ödememeleri, tipik bir ekonomik şiddet örneği olarak kabul edilir.

Aşırı Tasarruflu Davranışlar

Eşlerin aşırı tasarruflu davranmaları da ekonomik şiddete yönelik bir davranıştır. Bu durum, eşin yaşam kalitesini düşürebilir ve evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabilir. Yargıtay kararları, eşlerin birlik görevlerini yerine getirememelerinin, haklı bir sebep olmadıkça, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabileceğini göstermektedir.

Fiziksel Şiddet

Fiziksel Şiddetin Tanımı ve Etkileri

Fiziksel şiddet, kaba kuvvetin korkutma, sindirme veya ceza aracı olarak kullanılmasıdır. Bu, tokat atmak, tekmelemek, yumruklamak, hırpalamak, kolunu bükmek, boğazını sıkmak, bağlamak, saçını çekmek, kesici veya vurucu aletlerle yaralamak, kezzap veya kaynar suyla yakmak, vücudunda sigara söndürmek, ellerini ayaklarını ezmek, sakat bırakmak, işkence yapmak, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakmak, sağlık hizmetlerinden yararlanmasına engel olarak bedensel zarar görmesine neden olmak gibi eylemleri içerir. Bu haller, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında yer alan aile içi şiddete de konu oluşturmaktadır.

Yargıtay Kararları ve Fiziksel Şiddet

Yargıtay, eşin dövülmesini, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı boşanmaya sebep olan olaylardan biri olarak görmektedir. Uygulamada, aile içinde eşlerden birinden diğerine yönelen fiziksel şiddet genellikle alkol kullanımına bağlı olarak gerçekleşir. Ancak şiddete salt alkol kullanımını gerekçe göstermek, şiddet içeren davranışla ilgili sorumluluk almayı reddetmek sonucunu doğurabilir.

Şiddetin Çeşitli Biçimleri ve Sonuçları

Eşe yönelik fiziksel şiddet, eşi itmek, tırmalamak, ısırmak, kesici aletle yaralamak, eşin arkasından bir şeyler fırlatmak, eşin üzerine yürümek, eşe kaynar su dökmek vb. şekillerde gerçekleşebilir. Aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin, örneğin kayınvalide veya kayınpederin uyguladığı şiddete eşin göz yumması veya bu duruma engel olmaması da fiziksel şiddet olarak adlandırılmaktadır.

Çocuklara Uygulanan Şiddet ve Boşanma Sebepleri

Eşler tarafından ortaya konulan davranış ve sözlerin boşanma sebebi teşkil etmesi için ceza hukuku anlamında mahkûmiyet hükmüyle sonuçlanması şart değildir. Eşlerden birinin beraatla sonuçlanan haksız eyleminin, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına konu olabilecek nitelikte olup olmadığını belirleme konusunda mahkeme takdir yetkisine sahiptir. Ancak, çocuklara uygulanan şiddet, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabilecek ciddi bir durumdur. Çocuklara yönelik fiziksel, duygusal veya cinsel şiddet, boşanma davalarında önemli bir delil olarak kabul edilir ve eşlerden birinin bu tür davranışları sergilemesi, boşanma kararının verilmesinde etkili bir sebep olabilir.

Boşanma davalarında çocuklara uygulanan şiddetin tespiti için çeşitli kanıtlar kullanılabilir. Bu kanıtlar arasında çocukların ifadeleri, tanık ifadeleri, tıbbi raporlar, psikolojik, pedagojik değerlendirmeler ve sosyal hizmet uzmanlarının raporları yer alabilir. Mahkeme, bu kanıtları dikkate alarak, çocuklara uygulanan şiddetin evlilik birliğini temelinden sarsıp sarsmadığını ve boşanma kararı verilip verilmeyeceğini değerlendirir.

Çocuklara uygulanan şiddetin tespiti ve değerlendirilmesi sürecinde, çocukların korunması ve iyiliğinin öncelikli olduğu unutulmamalıdır. Mahkemeler, çocukların güvenliği ve refahını sağlamak için gerekli önlemleri almalı ve çocukların maruz kaldığı şiddetin etkilerini azaltacak tedbirleri uygulamalıdır. Bu bağlamda, boşanma kararı verilirken, çocukların velayeti, yaşam koşulları ve gelecekteki bakımı gibi konular dikkatle ele alınmalıdır.

Cinsel Şiddet

Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 185. maddesinde yer alan eşlerin sadakat yükümlülüğü, cinsel sadakati de içermektedir. Bu nedenle, cinsel şiddet içeren davranışlar eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırı bir davranış olmakla birlikte, aynı zamanda bir boşanma sebebi oluşturur.

Cinsel şiddet; cinselliğin bir tehdit, sindirme ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır. Eşi istenmeyen yerde, zamanda ve biçimlerde ilişkiye zorlamak, başkalarıyla cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel organlara zarar vermek, çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya, kürtaja ve fuhuşa zorlamak gibi eylemler cinsel şiddete örnek olarak gösterilebilir. Uygulamada, eşlerin cinsel ilişkiyi gerçekleştirememeleri cinsel şiddet içerikli davranış olarak kabul edildiğinden, bu durum evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olur. Zira, cinsel ilişkiyi gerçekleştiremeyen veya gerçekleştirmeyen eşin bu durumu diğer eşin kişilik haklarına saldırı oluşturur.

Cinsel ilişkinin gerçekleştirilememesinin boşanma sebebi teşkil etmesi için öncelikli olarak ilişki kurulamadığı hususunun tanık anlatımlarıyla yetinilmeyerek, çekişmeye yer bırakmayacak şekilde gerekirse doktor raporuyla belirlenmesi gerekmektedir. Gelecek rapor doğrultusunda da cinsel ilişki kuramama sebebinin, bu durumun bir hastalıktan ya da keyfiyetten meydana gelip gelmediği hususunun netleştirilmesi gerekmektedir. Zira, alınan raporlarda tarafların cinsel beraberliğe engel teşkil edecek herhangi bir rahatsızlığı olmadığı belirtiliyorsa, cinsel ilişki kurulamamasının davacının cinsel ilişkiden kaçınmasından kaynaklandığını davalı ispat yükü altına girecektir.

Tersi durumda, cinsel ilişkinin kurulamaması eşlerden birine ait bir rahatsızlıktan kaynaklanıyorsa da, hasta olan eşin tedaviden kaçınıp kaçınmadığı hususu önem kazanacaktır. Ayrıca, evlilik birliği kurulmasından itibaren eşlerin cinsel birliktelik geçirebilecek makul bir süre bir arada kalıp kalmadıkları hususu da önem arz etmektedir.

Örnek Yargıtay kararlarına göre, tarafların kısa süre bir arada kalmış olmaları, cinsel uyumsuzluk bulunduğunu kabul için yeterli değildir. Yalnızca cinsel ilişkinin kısa bir süre içinde kurulamamış olması evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını göstermez. Ayrıca, cinsel birlikteliğin gerçekleşmemiş olması durumunda, bu durumun nedenlerinin araştırılması ve gerekirse uzman bir bilirkişiden rapor alınarak aydınlatılması gerekmektedir.

Eşlerden birinin cinsel ilişkiyi gerçekleştirememesi veya gerçekleştirmemesi durumunda, bu durumun evlilik birliğini temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte olması, evlilikte önemli bir sorun teşkil edebilir. Cinsellik, evlilik ilişkisinde önemli bir bileşen olduğundan, bu tür bir sorunun çözülememesi evliliğin temelini zedeleyebilir ve tarafların bir arada mutlu ve sağlıklı bir şekilde yaşamalarını engelleyebilir.

Bu tür durumlar, evliliğin sona ermesine yol açabilecek ciddi problemler arasında sayılır. Ancak, evliliğin sona erdirilmesi için bu durumun kalıcı ve çözümsüz olması, tarafların çaba göstermesine rağmen düzeltilmemesi gerekmektedir. Ayrıca, bu tür bir sorunun evliliğin devamını imkansız hale getirecek derecede ciddi olması gerekir. Bu, genellikle mahkemeler tarafından değerlendirilen ve karara bağlanan bir konudur.

Duygusal Şiddet

Duygusal şiddet, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabilecek ciddi bir sorundur. Eşler arasındaki duygusal şiddet, yargı kararlarında boşanma sebebi olarak değerlendirilmekte ve evlilik birliğinin devamını imkânsız hâle getirebilecek derecede önemli bir unsur olarak görülmektedir. Bu nedenle, duygusal şiddetin önlenmesi ve eşler arasındaki sağlıklı iletişimin teşvik edilmesi, evlilik birliğinin korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

Şiddetli Geçimsizlik ve Duygusal Şiddetin Etkileri

Duygusal Şiddetin Tanımı ve Etkileri

Duygusal şiddet, eşlerin birbirlerine karşı duygusal olarak zarar verici davranışlar sergilemesidir. Bu tür davranışlar, eşin duygusal durumunu olumsuz etkileyerek, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabilir. Duygusal şiddet; bağırma, korkutma, aşağılama, izole etme, kontrol etme gibi eylemlerle gerçekleştirilebilir. Bu davranışlar, eşin kişisel özgürlüğünü kısıtlar ve onurunu zedeler.

Yargıtay Kararlarına Göre Duygusal Şiddet Örnekleri

Yargıtay kararlarında, eşin fiziksel özellikleriyle alay etme, hakaret etme, aşırı kıskançlık gösterme gibi davranışlar duygusal şiddet olarak değerlendirilmiştir. Bu tür davranışlar, eşin manevi varlığına saldırı niteliğindedir ve evlilik birliğini temelinden sarsar. Örneğin, eşe sürekli olarak aşağılayıcı sözler söylemek veya onu tehdit etmek, evlilik birliğinin devamını imkânsız hâle getirebilir.

Duygusal Şiddetin Boşanma Sebebi Olarak Değerlendirilmesi

Türk Medeni Kanunu (TMK) Madde 185/3 hükmü uyarınca, eşlerin sadakat yükümlülüğü duygusal sadakati de kapsar. Dolayısıyla, duygusal şiddet içeren davranışlar, sadakat yükümlülüğüne aykırı kabul edilir ve evlilik birliğini temelinden sarsacak nitelikte ise boşanma sebebi oluşturabilir.

Sonuç

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması; eşler arasındaki şiddetli geçimsizlik, duygusal ve fiziksel şiddet gibi unsurların varlığıyla ortaya çıkan ciddi bir sorundur. Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi, evlilik birliğinin bu şekilde sarsılması durumunda boşanma davası açılabilmesine olanak tanımaktadır. Boşanma davalarında, eşlerin kusurları ve davranışlarının evlilik birliğine etkileri dikkate alınır. Yargıtay kararları, duygusal ve fiziksel şiddetin evlilik birliğini sarsan önemli unsurlar olduğunu göstermektedir.

Önemli Linkler

Sıkça Sorulan Sorular

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Nasıl Olur?

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma, evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve tarafların bir arada yaşamasının mümkün olmaması durumunda gerçekleşir. Bu tür bir boşanma davası açmak için, taraflardan birinin mahkemeye başvurarak evliliklerindeki geçimsizliği ve bu geçimsizliğin şiddetli olduğunu kanıtlaması gerekir. Davacı, evlilik birliğinin sürdürülemez hale geldiğini ve boşanmanın kaçınılmaz olduğunu gösteren deliller sunmalıdır.

Şiddetli Geçimsizlik Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

Şiddetli geçimsizlik boşanma davasının süresi, davanın karmaşıklığına, tarafların anlaşmazlıklarının çözülme hızına ve mahkemenin iş yüküne bağlı olarak değişebilir. Ortalama olarak, bu tür bir dava 6 ay ile 2 yıl arasında sürebilir. Ancak, taraflar arasında anlaşma sağlanması veya davanın basit olması durumunda süreç daha hızlı ilerleyebilir.

Şiddetli Geçimsizlik Boşanma Davası Sebepleri Nelerdir?

Şiddetli geçimsizlik boşanma davasının sebepleri çeşitlidir ve her bir vaka özeldir. Ancak, genellikle şu durumlar şiddetli geçimsizlik olarak kabul edilebilir:

  • Sürekli ve çözümsüz çatışmalar, tartışmalar.
  • Fiziksel, duygusal veya psikolojik şiddet.
  • Eşlerden birinin alkol veya uyuşturucu bağımlılığı.
  • Cinsel uyumsuzluk.
  • Aşırı kıskançlık veya güvensizlik.
  • Ekonomik sorunlar ve sorumlulukların yerine getirilmemesi.
  • Aldatma veya sadakatsizlik.
  • İletişim eksikliği ve anlayışsızlık.
  • Farklı yaşam tarzları ve değer yargılarına sahip olma.
Call Now Button+90 506 718 39 25